8 Aralık 2015 Salı

AKLIM KARIŞIK, KALBİM KIRIK…

TELVE Haz-Tem 2013




Ben düzenlemeye çalıştıkça daha çok karışıyor herşey… 

Geldiğimden beri o kurs senin bu kurs benim deli dana gibi dolanıyorum… 

İngilizce öğrenme işi iyi gidiyor ama bu sefer Fransızca’yı unutmaya başladığımı fark edip, Fransızca kursuna sardım :)) Engineering Connection’dan Project Management’a sıçradım… 

O da bitti… 

Şimdi sıra sınavlarda… PMP sınavına girilecek, tam da bu esnada PEO mülakata davet etti… Anlayacağınız bu işler çorap söküğü misali gidiyor, arada hızlı sökülüyor, arada düğüme denk geliyorum biraz duraklıyor… Sökülen ipleri düzenli sarmak gerek, bazen onları da kaçırıveriyorum elimden… 

E bi taraftan bu işler, bi taraftan memleket halleri… Bedenimiz burada… Kalbimiz memlekette… Aklımızın yarısı orda yarısı burda… Ne zor işmiş kardeşim göçmen olmak… 

Rahmetli dedemi anıyorum arada… O da 40’larında mecburen göç etmiş anayurda… Keşke bileydim bir gün göçmen olacağımı da daha çok dinleseydim hatıralarını; öğrenseydim göçmenliğin duygularını… Belki boğazımda bir düğümle dolaşmak zorunda kalmazdım o zaman… 

Amaaann… Biraz kafa dağıtalım… Yeter bu dile taktığım, ne zamandır Türkçe kitap okuduğum yok… 

Eehhh yeter… İsyankârım bu aralar çok… Türkçe okuycam… Geçen seneden beri başucumda bekleyen Ece Temelkuran’ın kitabı var… Ruh halime de uygun: “Biz burada devrim yapıyoruz Sinyorita!” 

ROM’da Mezopotamya sergisi var gidelim miiiii? 

Üç hatun buluşuyoruz… Üçümüz de ayrı hikâyeleriz… 

Belki bir gün de hayatımdaki kadınları yazmalıyım :)) Önce renklerine göre ayırmam lazım… Neyse birimiz sarı, birimiz oranj, ben adım gereği rengârenk fakat o gün için ve Mezopotamya anısına yeşilim… 

ROM gişelerine neşe katarak biletlerimizi alıyoruz ve saçları peruk gibi gözüküp de gerçek olan görevliye gösterdikten sonra giriyoruz müzeye… 

Benim ilk ROM deneyimim… Kocaman dinazor iskeletine bakakalıyorum… Kafası ne kadar da küçükmüş derken bakıyorum bizimkiler cafe’yi arıyorlar… 

Açıııızz… 

Üst kat alt kat derken sonunda buluyoruz yolu… Merdivenin başında yazıyor: cafe’ye 27 basamak :)) Sayıyoruz inerken… Tam da 27 basamak vallahiii… 

Yemekleri al, sohbete dal derken vakit geçiyor… 

E hadi kızlar Mezopotamia bizi bekler… Bir süre de Mezopotamia bölümünü aramakla vakit harcıyoruz, çünkü gördüğümüz her şey ilgimizi çekiyor, çekmekle kalmayıp bi de dağıtıyor… Allahtan arada birimizin aklı başına geliyor da diğerlerini çekiştiriyor… Sonunda Mezopotamya’dayız… 

Sergi Sümer’lilerle başlıyor, Asur’lularla devam ediyor ve Babil ile bitiyor. 

Tabii ki fotoğraf çekmek yasak ama ben dedim isyankârım bu aralar diye ya… Dayanamayıp flaşsız 1-2 poz çekiyorum… Çok isteyip de çekemediklerim de var… 

Sümer bölümünde unutamadığım parça “Standing Statue of Gueda” mesela. 

Nedense o kadar parçanın içinde aklımda o kalmış işte… Bi de yazıyı buldukları için müteşekkiriz kendilerine… 

Sonra Asur’lulara geçiyoruz… İngilizce’si aklımı karıştırıyor… Assyria… Assyrian da Süryani demek de mi? Olabilir mi? Neden olmasın? Belki de zaten öyle… 

Neyse orada da ilk karşıma çıkan Ashurnadirpal II’nin röliyefi ve kutsal ağaç… Bir tek ağaç… Hayat ağacı… Ağaç hep kutsal oldu bizim için… Kökleri köklerimizi, geçmişimizi hatırlattı; dalları, filizleri geleceğimizi… 

Ve işte Gılgamış Destanı’ndan bir bölüm… Acaba bu Nuh Tufanı’nın anlatıldığı bölüm mü? Hani 3 kutsal kitapla aynı olan… Belki de… 

İlmiye Çığ’la gezebilseydik keşke bu sergiyi diye aklımdan geçmiyor değil hani :) 

Üçümüz de ayrı noktalara takılıp kalmışız bakıyorum da… Ben gizlice bir fotoğraf çekiveriyorum… Vallahi pardon ama bunu yapmak zorundaydım… Biz scuba yapıcaz diye bi sürü uğraşalım; abiler tulumla halletmişler işi :))) 

Babil’in girişinde Hammurabi Kanunları var… Bunu da çekmem lazıııııımmmm… Ahh… Tarih hocam… Ahh Ayten Hocam… Senin de kulakların çınlasın çılgın kadın :)) 

Babil’in asma bahçeleri… Biz günümüzde yeşil bina yapıcaz, LEED sertifikası alıcaz diye uğraşıp duralım, sanki çok yeni bişey keşfediyomuş gibi yeşil çatı yapalım… 

Ooohoooo… 

Sergiden daha ilginç olan ne biliyor musunuz? Serginin tanıtımı… 

“Bugünkü dünyamızı şekillendiren Mezopotamya”… Buluşlar; Şehircilik… Medeniyetin beşiği… 

İşte tam da benim kafama takılan soru: Gençlerimizin belleğinde hiç mi izi kalmamış bütün bunların da bugün medeniyetten bu kadar uzağız? 

Benim aklım karışık, kalbim kırık… 

EED

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder