17 Aralık 2014 Çarşamba

πcasso


Ankara’ dan abim gelmiş; evde bir bayram havası…

Ben yine bi şarkı tutturdum, sergi gezmeye gidiyorum J)) Nereden bu yakınlık Picasso’yla diye sormayın… Ne biliiim işte, bizim oralara daha yakın bi yerden geliyor ya, biz de ucundan Avrupalıyız ya… Bi de daha önce de kendisini ziyaret etmişliğim var, heyecanlanıverdim… Çünkü bu sergi İstanbul’a geldiğinde gidememiştim, Paris’ e gidişlerimde de Picasso’ ya vakit ayıramamıştım. Kendisiyle ancak Madrid’de buluşabilmiştik. Okyanusu geçip gelince sanki bana özel gelmiş gibi hissettim J

Sınıfımı geçip, ESL kursunu bırakınca pazartesi ilk iş sergiye gittim… Atladım Miway’e, doğru Kipling, ordan TTC subway ile AGOya kadar ulaştım… Kendimi buralı hissettiğim günlerden biri J otobüs tanıdık, şoför tanıdık, yollar tanıdık. Çocuklar gibi seke seke yürümek istiyorum J

AGOyu daha önce dışarıdan görmüştüm, şimdi bi de içini keşfedeyim bakalım… Önce gidip biletimi aldım. Aklınızda bulunsun GO bileti ya da Presto kartınızı gösterince indirim yapıyorlar ;) ikinci ana görevim tuvaletleri bulmak, onlar da alt kattaymış. İyi ki alt kattaymış yoksa o güzelim gemi maketi koleksiyonundan haberim olmayacaktı… Herşeyi unutup gemileri gezmeye başladım, fotoğraf çekemiyoruz de mi? Yok dedi güvenlik… Flaşsız? Maalesef… Boynumu bükmüş ama büyülenmiş bakarken yanıma yaklaştı, seç bi tanesini bi kerelik izin vereyim dedi J Hepsini tek tek dolaştım, o kadar güzellerdi ki karar veremedim J Hem ben Picasso’ ya geldiydim, bana müsaade…

Okları takip ederek Picasso salonuna geldim… Yazının devamında herhangi bir sanat değeri olan yorum bulamayacağınızı şimdiden söyleyeyim. Zira anlamıyorum… Hatta bana sergiyi gezerken gördüğüm bazı amcalar ve teyzeler de çok komik göründüler J) Sağ ellerini çenelerine dayamış, sol ellerini de sağ dirseklerine destek yapmış, düşünceli düşünceli tabloları seyreden birkaç kişi vardı. Picasso’dan bir açıklama bekler gibi halleri vardı J) Başka bir Uzakdoğulu yaşını almış bir amca elinde eskiz defteri, geçmiş bir tabloyu kopyalıyor J))) onu biraz uzun izledim omzunun üstünden, fena da kopyalamadı hani… beni farketmeden uzaklaştım…

En eğlenceli grup ise 8-10 yaş arası öğrencilerdi… 2 ayrı grup halinde öğretmenleri ve AGO görevlileriyle birlikte dolaşıyorlar, bazı resimlerin önünde oturup açıklamaları dinliyorlar, sohbet ediyorlar, bazılarının önündeyse kimi bağdaş kurmuş, kimi yere uzanmış kendi şaheserlerini yaratmaya çalışıyorlar… onların yanına çökesim var J

Dora Maar’ın portesini görene kadar Picasso’ nun hiç de alışmadığım tablolarına şaşırdım. Hatta vay be bildiğimiz resim de yapmış diye aklımdan geçmedi değil hani J Zaten İspanya’ dan Paris’e geçince değişim başlıyor. Ben Dora’yı görünce hah doğru gelmişim dedim J Sergide sıralamayı zamana göre yapmışlar ki sanatçının hayatının iniş çıkışları eserlerine nasıl da tam olarak yansımış onu görüyorsunuz. Yani tablosunun karşısına geçip hayatın anlamını çözmek ister bakışlarla izleyip kendi sonucunuza varmanız mümkün olabilir ;) ya da ressamın hayatını bilmeden eserlerine anlam verebilmek pek mümkün değil.

Ben en çok vakti Guernica’nın yapım aşamalarını gösteren fotoğrafların önünde harcadım. Dora çekmiş fotoğrafları. Tabloyu Madrid’de gördüğümde de çok etkilenmiştim. Picasso, İspanya’da demokrasi kurulana kadar ülkesine getirilmemesini istediği için Guernica 1981 yılına kadar New York’ta sergilenmiş, 1992’de Madrid’e getirilmiş. Reina Sofia’da fotoğrafa izin veriyorlardı ;) Sergiye benden ufak bir ilave…

İkinci en çok vakit geçirdiğim yer de son salon oldu. Galiba benim de mutluluğumla örtüştüğü için “The Joy of Life” salonu beni daha da mutlu etti… Sergiyi ağzım kulaklarımda terk ettim…

Ben aslında bütün AGOnun altını üstüne getireyim diyordum ama meğer saatlerdir içerdeymişim, eve dönme vaktidir. Yine de azıcık salonlarda kaybolmanın zararı olmaz deyip kocaman bi kapıdan içeri süzülüverdim; çıkışa doğru biraz uzun bir yol izledim ;) Arada gidip küçük keşifler yapmak lazım, metroda farkettim ki 5.katta bir espresso bar varmış… ahh bee… neyse bi daha ki sefere ;) Ama alışverişi başka zamana bırakmak olmaz J) çıkmadan önce azıcık da orayı gezeyim ;)

Alışveriş standları… minik magnetler, tablolar… Birisinde Picasso imzasıyla “ben hayatımı bir çocuk gibi resim yapabilmeyi öğrenmeye adadım.” yazıyordu; başka bir büyük afişte de “Youth has no age”!

E ben daha ne söyleyeyim… Görüşmek üzere gençler ;)


Elvan Eryöner DENİZKUŞU

May is...



Telve - Mayis 2012

Mayıs ayı benim için hep başlangıcı simgelemiştir… Belki de benim başlangıcım annem 1 Mayıs’ta doğdu diye kim bilir?

Bahar başlamıştır, yaz başlar, çiçekler açar… En sevdiklerim… Papatyalar, gelincikler, kır çiçekleri… Kır vakti… Deniz vakti… Uyanma vakti…

Şimdi de yazma vakti ;)

Mayıs ayı, bayram vakti… 1 Mayıs Bahar Bayramı uzun zamandan sonra gerçek adıyla İşçi Bayramı, 5 Mayıs Hıdrellez, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı…

Hıdrellezi biz İzmir’ de bildim bileli kutlarız, ama İzmir’in boyozu gibi dışarda hep öksüzdü Hıdrellez… Belki de bizim oralardaki şenlikle kutlanmadığı için biz öksüz hissederdik ne biliiim…

Hıdrellezi, biz yıllarca çingene bayramı bildik… E haksız değildik belki, Çingeneler Zamanı’ nda Hıdrellez kutlanmıyor muydu? Endelizi Hıdrellez demek değil miydi? Küçükken 5 Mayıs’ ta doğan kardeşimi seni çingenelerden aldık, o yüzden de doğum gününü çingene bayramında kutluyoruz diye az ağlatmamıştım J)) .Bu sene beraber ağladık ilk defa ayrı kutladığımız için, burun sızlamasının mecazi değil gerçek bir sızı olduğunu o gün anladım…

Aman deyim yine ağlayan olmasın, adım çıkacak vallaaa… J Hıdrelleze geri dönelim…

Ateş üstünden atladık, yeni senede sağlıklı olalım diye… Gül ağaçlarına dilekler astık, Hızır geldiğinde okusun da yardımı dokunsun diye…  6 Mayıs sabahı dileklerimizi denize attık, bi daha ki Hıdrellez’ e kadar unuttuk gitti… Dilekler olunca Hızır’dan bildik olmayınca zamanı gelmemiş dedik J

E burda kimsenin haberi yok Hıdrellez’ den… Bahçede gül ağacı da yok… Ben de kendi dilek ağacımı kendim yaparım, kendi hıdrellezime arkadaşları ortak ederim bayram ederiz… İş güç de yok ya bana en heyecan verecek dilekleri bulurum… Bulduuum ama söyleyemem ;)))


Size önümüzdeki sene Hıdrellezi hatırlamanız için bir de duasını yazayım…(alıntıdır-yazarı bilinmiyor)

Sevdiğim kim varsa, kendim de dahil, sevebileceğim herkes de dahil...

Sağlığı iyi olsun. Kalbi ritmini çalsın. Yanakları kiraz pembesi, dudakları bal olsun. Teni sıcak kalsın, enerjisi dışına taşsın. Ciğerlerinden nefes, midesinden gurultu, bacaklarından güç eksik olmasın. Kanı bol olsun, damarlarında dönüp dönüp dolaşsın.

Sevdikleriyle bir arada olsun. Kolu kollarına değsin, gözü gözlerinin içine baksın. Lafları birbiriyle başlasın. Nesi varsa, bölüşecek biri olsun; nesi yoksa bulup getirecek biri olsun. Bu birileri az ama öz olsun. Bazıları dünyada tek olsun. Sevgisinin tamamını harcasın. Harcasın ki, ona büyük bir miras kalsın. Sevmekten bıkıp usanmayacağı biri olsun. Onun yeri ayrı olsun. Onu soysun, başucuna koysun ama yalan uydurmasın. O her şeyine, her haline tek tanık olsun. Bir hareketiyle güldüren, bir hareketiyle ağlatan olsun. Duyguların hepsi onda olsun. Kalbi buna teslim olsun. Bütün şarkılar onu anlatsın. Aşık olsun, sırılsıklam olsun. Kurumasın.

Yapmaktan bıkıp usanmayacağı bir işi olsun. Başarının gerçek adının bu olduğunu unutmasın. İbadet eder gibi, bu keşfini her gün yeniden kutlar gibi, onu yapıp dursun. Yaptıkça daha iyi yaptığını görsün. Daha iyi yaptıkça bunu başkaları da görsün. O başkalarının bunu gördüğünü, dış gözüyle görsün, iç gözüyle işine baksın.

Neşesi bol olsun. Kendini mutlu etsin, durduk yere neşelenmek nedir bilsin. İçinde bi şey durup durup zıplasın. Duydukları, gördükleri onu gıdıklasın, kahkaha attırsın. Gürültü çıkarsın. Saçma şeyler söylesin. Çocuklukta en şımardığı ana, sık sık gidip gelsin. Nereye gidip geldiği bilinmesin.

Değiştirmek istedikleri değişsin. İçte ve dışta, iyi günde ve kötü günde tadilat yapsın. Eskilerini atsın, ruhunu havalandırsın. Kapıda hep kamyonu dursun. Dilediği yere taşınsın. Kendinden taşınmak isterse, içindeki güç, dışındaki sevgi ona yardımcı olsun. Bileği, bütün alışkanlıklarıyla, bağımlılıklarıyla güreşsin.

Bi şey ona sürpriz olsun. Günlerinden bir günü, bir pakete sarılı olsun. Açılınca, içinden hiç beklemediği güzel bir haber çıksın. Bu gün üçyüzaltmışbeş'ten herhangi biri olsun. Öylesine bir pazartesi, arkaya kavuşturduğu ellerinde, unutulmaz bir salı saklasın. Öyle tahmini mümkün olmayan birşey olsun ki bu, hayatın zekasını anlatsın.

Bir hayali gerçek olsun. Bir hayale gözünü yumsun. Peşinden koşup, onu sobelesin. Hayalini kendinden saklamasın. Bir çizgi filmde olduğunu, her şeyin mümkün olduğunu unutmasın.

Bu duayı okusun.

Kendi sesiyle duysun.

Duası gerçek olsun.

Her kelimesine şükretsin.

Tek satırına nazar değmesin.



Amin :)
 

Dilerim okurken içinizden geçiriverdiğiniz tüm dilekleriniz gerçekleşir…

Merhaba…

Elvan Eryöner DENİZKUŞU

12 Aralık 2014 Cuma

yeniden yayindayiz:)

Simdilik daha once Telve' ye gonderdigim bir seri yaziyi eklemekle baslayacagim... Sonra ufak ufak devam ederiz olur mu?