21 Ocak 2012 Cumartesi

matematik problemim oluştu :)

Matematiği hayatımın neresinde kullanacağım diye soran gafil… gel de burda hava durumu programını izle J))

Hava sıcaklığı -13 derece olacakmış amaaaa rüzgarla birlikte hissedilen -23 olacakmış….

Buraya kadar tamam… bizim memlekette de nemle birlikte hissedilen +45 oluyo mesela (tabii söylemiyolar o ayrı), programların bazen güneşte gölgede ayrı sıcaklıklar verdikleri vakii… fakat hiçbir hava durumu programı size bu sıcaklıklarda 10dk yürürseniz – kaç hissedersiniz; yarım saat yürürseniz – kaç hissedersiniz söyledi mi? Söyledi mi ha?

Şimdi soruyorum:

mevcut hava sıcaklığı -9 derede celcius iken (çünkü bi de fahrenheeyytt var) 20km rüzgar varken ben çıkıp yürüsem -35 dereceye dayanıklı olan montum kendini ne kadar sürede imha eder?

J))) evet yaaa… mont alırken derecesine baktık… -35e kadar dayanıklıymış aldığımız mont J)) sonra nooluyo onu bilmiyorum…

Öğrenince size yazabilecek durumda olur muyum bilemiycem ama merak da etmiyor değilim hani J) ben denemeden soruyu çözen haber versin ;)

Elvan

20 Ocak 2012 Cuma

Ayrılmak zordu fakat gelişim rahat oldu…

Yolculuk heyecanlı başladı tabii... Pasaport kontrolünün önünde babam, annem, Esin, Can, Serkan, İpek ve Gülden sıraya girmişlerdi... Sırayla öpüştük, Esin’ le ayrılırken gözyaşları sel oldu... sonra devamı geldi :) Neyse ben kontrole girdiğimde polisin Canada' da mı yaşıyorsunuz sorusuyla ayıldım... Dökülen gözyaşları yüzünden adam öyle sanmıştı tabii... yani aslında aramızdaki sırrı açık etmiştik... Birden "anam" dedim" şimdi bu polis Canada’ ya haber uçurur mu, geri gönderin bu hatunu" diye... hemen neşelenip "yooo tatile gidiyorum" dedim ama annem arkamdan en acıklı türk filmi seslendirmesine taş çıkartacak bi sesle bana seslendi ve ben dönüp ona bi daha sarıldım :) Neyse ben gözyaşlarımı içime akıtıp, tatil heyecanı ve mutluluğu ile yola devam ettim...

İzmir-Münih uçağında yerim cam kenarıydı, saf saf baktım acaba bizimkileri görebilir miyim diye, ya da onlar bana bi yerlerden bakıyolar mıdır acaba diye... gözükmüyo bişii tabii :)) ama olsun gönüller bir olsun... sonra konuştuk, onlar da üst kata çıkıp uçak havalanana kadar bakmışlar :))))
Münih’ teki hava şartları yüzünden 20dk gecikmeli kalktık ama pilot dedi ki endişelenmeyin bütün uçuşlarda rötar var... e iyi madem deyip uyudum... ve Lufthansa millerimi harcama fırsatını kaçırdım :(

Münih’ te koşarak Toronto uçağının kapısına vardım; tam saatinde uçağa aldılar... O da ne? Kar yağıyo :) hem de deli gibi... yaklaşık 1 saat rötar yaptık... Lufthansa milleriiiii!!! Uçakta da şans yok, çünkü Air Canada... Neyse artık yapıcak bişii yok... 2li koltukta cam kenarındayım, yanımda genç bi adam; arkada 2 çocuklu bi kadın... kadın cam kenarında ve kucağındaki velet koltuğu tekmeliyo... allahım bu yol bööle biter mi?

Heidi hostes olmuş, ona sesleniyorum… eski tanıdık nede olsa :))) wallaa adı Heidi diye bi yakın hissettim ben ama, kadının umrunda değil tabii :))) yandaki boş yere geçebilir miyim diyorum. “oluuur” diyor. Fakat yanlarına geçtiğim ana-kız pek mutlu olmadı bu işten, yine de durumu anlayışla karşıladılar :) bu arada başka bi hostes bizim veletlerle annelerini önde başka bi yere alınca ben hemen eski yerime geri döndüm :)))) neyse sonuçta 1 saatlik rötarı bu şekilde yer değiştirerek değerlendirdik ve hiç sıkılmadan havalandık :) Rahat bir yolculuktu, yemekler de idare ederdi, ben zaten heyecanlıydım... 3 film seyrettim... içimden çalıştım... I'm coming for the winter vacation... to celebrate xmas and new year with my friends..  bla bla bla... geldiiikk... formları dağıttılar, doldurdum... ayy bayıliciiiim... neyse indik... kabin bagajı, bilgisayar çantası, el çantası, manto, 2 şal, hırka ve ben biraraya geldik ve uçaktan bir seferde inmeyi başardık... tabii ki önce restrooma (tuvalet yani) uğrayıp sonra da pasaport kontrolüne doğru ilerlemeye başladım... Bi sırada 2 kişi var, hemen onların arkasına geçtim... bi de baktım ki görevli zenci... hay allah ya ingilizcesini anlamazsam... derken "neeext" dedi...
gittim... "hiiii :)" 
Mr. Cosby bana bonjour demesin mi :)))) başladım fransızca konuşmaya... bu sefer adamcaaaz ben bilmiyorum dedi :) öölesine demiş meğerse, yan taraftaki biliyo istersen ona git dedi, yok dedim ben ingilizce de konuşurum :)))) adam waauuuww dedi tabii... o zaman heyecan yapmasın diye az dedim... az biliyorum ingilizce :) biz bööle muhabbet edip gülerken adam bana giriş damgasını falan bastı... sonra da neden geldin ne kadar kalıcan dedi ama öööle muhabbet ediyoruz yani...  :)) byyeeee diye ayrıldık... artık çok rahatım... gittim akşamdan kemerle bellerini sıktığımız valizlerimi buldum, arabaya yükledim, çıkış sırasına girdim...
veeee

Erdeeeemmm :)  
filmin son sahnesi... sarıldık…

"to be continued"  (fonda da fly me to the moon çalıyo)

Bu biten daha 1. Bölüm…

Neyse ev yolundayken Derin’ i aradık sushici de yer ayırtsın diye... valizleri odaya atıp, biraz soluklanıp dışarı çıktık... ben sushici de hesabı beklerken uyuklamaya başladım tabii bir jetlag olarak :))) pazar sabahı dışarı bi çıktık... aaaaa kaaarrr :)))) çığlık atmaya yeltendim... ama durdum... burası için biraz komik olacaktı tabiii... mm mertebesinde bir kar kalınlığı için çığlık atmak... kahvaltıya tutti fruttiye gittik :) dietten önce son çıkış ;)
Derin’ i antremana bıraktık, market alışverişini yaptık, Derin’ in antremanı bitti onu aldık evine bıraktık, poşetleri dolaba bıraktık, kendimizi Mevhibe ve Ender’ e attık... çay hazır, pasta börek de var :) dietten önceki en son çıkış :)))) 6’ da kalkalım deyip 8.30da ancak kapıya kadar ilerleyebilmiştik; cruisedan dönen arkadaşlardan da sırayla haber alıp eve vardık ve jetlag :) ben uyur...

Sabah ben alarmdan önce uyanıyorum, hala öyle gidiyor ama bu bitecek biliyorum :)
pazatesi... haftanın ilk günü...ilk pazartesi... ilk defa iki kişilik kahvaltı hazırladım... Erdemi yolcu ettim...

eee??? valizleri açiim barii...
açtım... herşeyi yatağın üzerine koydum... dolabı bi açtım... askı yok :))) raf yok :))) e nolcak bunlar??? akşam oluyo...

yemek yok :)))
salata, ızgara et, brokoli haşlama... ilk menümüz :)

yemekten sonra çıktık yakın bi AVMye gittik, hem bana telefon aldık (kardeşimle facetime görüşebilmek için Iphone aldık-mecburiyetten yani) hem de askı aldık hem de ben bütün gün evde uslu uslu durdum diye kahve içtik... :)))
Salı günü asılacaklar asıldı, biraz da temizlik, e yemek yap akşam oldu :)))) ne yoğunmuş housewife olmak yauw :))) Salı akşamı Derin’ in maçı vardı; onlar maça gitti ben evde tv seyrettim...
Çarşamba günü Erdem erken çıktı, yemeği dışarda yiycez; ev işiyle uğraşmadım hiç... Toronto’ nun merkezine gittik... bayaa güzel şehirmiş burası :) hele o caddeye sen beni İpek ve Esin’ le birlikte salacaksın... altını üstüne getiririz alimallah... bi kitapçıya girdik... bayıldım bayıldııımmm... İndigo...
Perşembe sabahı birlikte çıktık evden... belediyeye gittik... başvurumuzu yaptık... sonra işte ben evdeyim...
kıymalı pırasa yaptım :)))) Erdem’i bekliyorum...

Günler böyle geçiyor... hele şu yıl bitsin, yeni yıla başlayalım bakalım... derken nerdeyse Ocak bitiyor... ama bi sürü iş hallettik... neleri ve en önemlisi nasıl hallettiğimizi ayrıca yazacağım ;) 
bu akşam mı?
mantı var yemekte :))) korkmayın ben açmadım...
Görüşmek üzere...

Elvan

5 Ocak 2012 Perşembe

şıpıdık terlikten kar botuna...

Aslında bu çizmeler öööle şıp diye alınmadı... öncesi bu şıpıdık terliklere dayanır :) bilen bilir hikaye çooook seneler önce bir yaz İzmir Karaburun' da başlar... Seneleeeer sonra yaklaşık 24 sene kadar sonra yine bir yaz sanal ortamda filizlenir... Yaza yetişmeyince de kış aylarında Florida ve Karayiplerde yine şıpıdık terlikler iş başındadır...



İşte bu şıpıdık terlikler 1 sene içinde büyür ve kar botu olurlar... Kırmızııııı... çünkü en güzeli bunlardı ;)






Neden mi kar botu?
E ben İzmir' den kalktım, bana yazdığı şarkıyı 25 sene sonra dinlediğim ilk aşkımın yanına Kanada' ya geldim :)
Hah işte bu kararımla birlikte her yerden aynı mail gelmeye başladı... "Kanadaya giden bir İzmirlinin günlüğü"... :))) O kadar çok geldi ki bu mail en sonunda bana günlüğün gerçeğini yapmaktan başka çare kalmadı...
Aslında geleli oldu bayaa... ama hemen başlayamadım yazmaya... yazsam yeri vardı tabii :))) uzun uçuş macerası ve pasaport polisiyle tadına doyamadığımız muhabbet falan... ama işte anca toparlıyorum kendimi... yavaş yavaş anlatırım hepsini :)
Şimdilik bu kadar... akşam oldu burda... bu akşam menüde fırında tavuk var... ve pilav yapıcam daha... evet evet ilk pilavım :) annem kopya verdi tane tane olması için 1-2 damla limon suyu koyucam ;) sizin de aklınızda olsun...
hoşçakalıııınnn...
Elvan