Ankara’ dan abim gelmiş; evde bir bayram havası…
Ben yine bi şarkı tutturdum, sergi gezmeye gidiyorum J)) Nereden bu yakınlık Picasso’yla diye
sormayın… Ne biliiim işte, bizim oralara daha yakın bi yerden geliyor ya, biz de
ucundan Avrupalıyız ya… Bi de daha önce de kendisini ziyaret etmişliğim var,
heyecanlanıverdim… Çünkü bu sergi İstanbul’a geldiğinde gidememiştim, Paris’ e
gidişlerimde de Picasso’ ya vakit ayıramamıştım. Kendisiyle ancak Madrid’de
buluşabilmiştik. Okyanusu geçip gelince sanki bana özel gelmiş gibi hissettim J
Sınıfımı geçip, ESL kursunu bırakınca pazartesi ilk iş sergiye gittim…
Atladım Miway’e, doğru Kipling, ordan TTC subway ile AGOya kadar ulaştım…
Kendimi buralı hissettiğim günlerden biri J otobüs tanıdık, şoför tanıdık, yollar
tanıdık. Çocuklar gibi seke seke yürümek istiyorum J
AGOyu daha önce dışarıdan görmüştüm, şimdi bi de içini keşfedeyim bakalım…
Önce gidip biletimi aldım. Aklınızda bulunsun GO bileti ya da Presto kartınızı
gösterince indirim yapıyorlar ;) ikinci ana görevim tuvaletleri bulmak, onlar
da alt kattaymış. İyi ki alt kattaymış yoksa o güzelim gemi maketi
koleksiyonundan haberim olmayacaktı… Herşeyi unutup gemileri gezmeye başladım,
fotoğraf çekemiyoruz de mi? Yok dedi güvenlik… Flaşsız? Maalesef… Boynumu
bükmüş ama büyülenmiş bakarken yanıma yaklaştı, seç bi tanesini bi kerelik izin
vereyim dedi J Hepsini
tek tek dolaştım, o kadar güzellerdi ki karar veremedim J Hem ben Picasso’ ya geldiydim, bana
müsaade…
Okları takip ederek Picasso salonuna geldim… Yazının devamında herhangi bir
sanat değeri olan yorum bulamayacağınızı şimdiden söyleyeyim. Zira anlamıyorum…
Hatta bana sergiyi gezerken gördüğüm bazı amcalar ve teyzeler de çok komik
göründüler J) Sağ
ellerini çenelerine dayamış, sol ellerini de sağ dirseklerine destek yapmış,
düşünceli düşünceli tabloları seyreden birkaç kişi vardı. Picasso’dan bir
açıklama bekler gibi halleri vardı J) Başka bir Uzakdoğulu yaşını almış bir
amca elinde eskiz defteri, geçmiş bir tabloyu kopyalıyor J))) onu biraz uzun izledim omzunun
üstünden, fena da kopyalamadı hani… beni farketmeden uzaklaştım…

Ben en çok vakti Guernica’nın yapım aşamalarını gösteren fotoğrafların
önünde harcadım. Dora çekmiş fotoğrafları. Tabloyu Madrid’de gördüğümde de çok etkilenmiştim.
Picasso, İspanya’da demokrasi kurulana kadar ülkesine getirilmemesini istediği
için Guernica 1981 yılına kadar New York’ta sergilenmiş, 1992’de Madrid’e
getirilmiş. Reina Sofia’da fotoğrafa izin veriyorlardı ;) Sergiye benden ufak
bir ilave…
İkinci en çok vakit geçirdiğim yer de son salon oldu. Galiba benim de mutluluğumla
örtüştüğü için “The Joy of Life” salonu beni daha da mutlu etti… Sergiyi ağzım
kulaklarımda terk ettim…
Ben aslında bütün AGOnun altını üstüne getireyim diyordum ama meğer
saatlerdir içerdeymişim, eve dönme vaktidir. Yine de azıcık salonlarda
kaybolmanın zararı olmaz deyip kocaman bi kapıdan içeri süzülüverdim; çıkışa
doğru biraz uzun bir yol izledim ;) Arada gidip küçük keşifler yapmak lazım,
metroda farkettim ki 5.katta bir espresso bar varmış… ahh bee… neyse bi daha ki
sefere ;) Ama alışverişi başka zamana bırakmak olmaz J) çıkmadan önce azıcık da orayı gezeyim ;)
Alışveriş standları… minik magnetler, tablolar… Birisinde Picasso imzasıyla
“ben hayatımı bir çocuk gibi resim yapabilmeyi öğrenmeye adadım.” yazıyordu;
başka bir büyük afişte de “Youth has no age”!
E ben daha ne söyleyeyim… Görüşmek üzere gençler ;)
Elvan Eryöner DENİZKUŞU